Farkındalığa Giden Yol

Farkında olabilmek evrenin bir zerresine ulaşabilmek gibi. Ama aynı zamanda zerre olmak evren olmak gibi olunca merak etmeyin yol çok dikenli değil. Ancak bunun içinde bir farkındalık gerek başlayalım bir yerden dedik ve yol bir kavşakta. Yönlendirmemi lazım deneyimlemek mi lazım? Yoksa bir at gözlüğüyle dolaşıp 360 dereceden mi bakmak lazım? İşte bu noktada karsımıza çıkan ilk levha soru işareti ve bizim yolculuğumuzu başlatan ilk soruyu bulalım. O halde kendime nereden bakıyorum eğer bu ilk sorunun yanıtını bulabilirsem evrene nereden baktığımı bulabilirim. Çünkü ben evreni temsil ediyorum ve evrende beni ama bunu bulabilmek zaman alıcı biraz peki biraz daha soru soralım. Nasıl bakıyorum? bu noktada işimiz daha zor bunu sormak için de yakından uzağa gözlüklerini ayarlamalıyım. Peki yakın ile uzak arasındaki fark ne sadece yakın etrafımızı değil uzak etrafımızı da düşünmemiz gerekir. İste kilit nokta düşünmek dedik. Çoğu zaman at gözlüğümüzü sadece belli açılara ayarlarız. O halde acıyı biraz genişletmek gerek. Baktığımızda açıyı ayarlamak için bazen bir rehber gerekebilir bazen de iç rehberimiz bize yol gösterir. Peki iç rehberimiz ne zaman çalışır? Belki önceden aldığı bir yönlendirme ile yani bir deneyimle. Peki o halde levhanız hala soru işareti. Gördüğünüz gibi soru işaretleri bize yol gösteriyor. Peki deneyimlerimizden nasıl öğreniyoruz? Buda biraz zamanın evrimine bağlıdır. Bu zaman diliminde kişi deneyimlerinden öğrenmek isterse ne yapmalı. Kişi kendi içine yönelerek soru sormayı öğrendiğinde ben kimim bu hayatta sorusunu sormaya başlar ve kendine nereden baktığıyla ilgilenir. Ve o güne kadar ne yapıp yapmadığını sorgular. Ve hayattaki rolünü bulmak için araştırmaya başlar. Ve kendi sahip olduğu eğitimi arttırmak için uğraşır. Bu okuma ve eğitim çalışması kişinin sorduğu sorulara cevap aramasıyla dönüşmenin yolunu acar. Sonra insan gerçeklerin farkına varmaya başlar. Ne kadar biliyorum? Bilmek nedir? gibi sorularının peşinden gider. Aslında bilme kendine dönüşle fark edilen özün eylemidir. Tanrının öze yerleştirdiği bu eylemin arayışına giren insan bilgiye ulaşmak için yol arayışına girer. Bu farkındalık bireye sorgu karşılaştırma şansı tanır. Kendine dönmek çünkü kaynak sende yani bir damla suyun bir kaynağı var, hepsi o kaynaktan çıkıyor. Bizim de kendimizden. Aslında özümüz Tanrı’nın özüdür ben olmak tanrısallığı hatırlamak Tanrı’yla bir olma farkındalığı yakalamakla hepimiz bir oluruz. Ancak her insanın kendi olma yolundaki seçimleri ile benlik gelişmektedir. BEN olmak için benliğiyle çalışma farkındalığına erişen insan hayat çemberinden geçerken anın farkındalığına hareket eder. Şimdide yaşayan ben kaynağın kendinde olduğunu hatırlayan benlik için geçmişi dönüştürüp geleceği imgelemenin yolunu açar. Çünkü özün sahibi Tanrı’yla bir olan insan bu izin yarattığı huzurla enerjisini oluşa geçen benliğini dönüştürmek için kullanmaya uyanır. Ve sorgu başlar ben sürekli kimliğini aramaya başlar. Bu sahip olduğu benliklerin hangisi olduğunun arayışıdır. Bu benlik arayışı soru sormakla gelişir. Bu farkındalıkla uyanan zihin yeni soruların odağı olur. Bu odak sonrasında varoluşun gücüne hedeflenen zihin yok oluşu da bu varlık temelinde yaşar.

Varoluşun zihinde yeniden kurgulanması insanı anda kalan zihinde yok oluşla taçlandırarak hiçliğin serüvenine doğru adım atıp huzuru bulmaya götürür. Bu huzur farkındalığın adıdır yani kendinden özgürleşme Ancak bu öyle kolay değildir önce yaşam nedir diye sorgulayarak başlayabilirsiniz bu soruya verdiğiniz cevaplar sizi hedefinize doğru götürür bunun içinde biraz çalışmalısınız. Yaşamın bir adı da kendinden kaçışla başlayan yolculuğun içinde yeniden kendini bulmaktır. Kendini bulmanın adı olan kendinden özgürleşme ise kavşakta bekleyen birinin etrafındaki benliklerden sinyal alan bir ağın örttüğü bedeninde yeniden kodlama yaparak yenilediği benle oluşturduğu izi takip edebilmesidir. Elbette bu izin kokusunu duyabilme yeteneği yaşamı anlayabilme çabamızla alakalıdır. Çünkü biz yaşamı olanı içerme yaklaşımıyla kucaklamayı nasıl öğreneceğimizi keşfetmenin yollarını araştırmazsak hiçbir zaman yaşamla uyumlanmayı gerçekleştiremeyiz. Bu uyumlanma aynı zamanda yaşamı yeniden tasarlamayı içerir. Aslında esin kaynağımız ise yaşamın kendisi olacaktır. Yaşam da  atom altı parçacıklara kadar giden bilimin ortaya koyduğu bütün farkındalıkların yarattığı yeni ve yol yöntemleri yaşamı yeniden tasarlamak için kullanmak mümkün. Bütün bu tasarımları belki de ruhun derinliklerine işleyen oluş serüvenlerini dönüştürmek için kullanabiliriz.    Bu açıdan bakıldığında ise insanın var olana eşlik etmek ve bütüne fayda sağlamak için ürettiği yol ve yöntemlerin tek esin kaynağı da Tanrı’dır dersek yanlış yapmış olmayız. Bu yol ve yöntemlerdir bizi bene yani Tanrı’ya taşıyan. Gerçek benliğimiz Tanrı’yla birdir. Yani Tanrı’dır. Ancak doğuştan yanımızda taşıdığımız bu gerçek benlik çevremizden dolayı sahip olduğumuz öğrenmelerle sahte benliklerle çevrelenir ve biz onun sesini duymayı zamanla unuturuz. Egomuz bizi öylesine sarar ki gerçek benliğimizin üzeri örtülür. Zamanla sadece egonun sesini duymaya başladığımızdan bakışımız da körelir. Oysa duyularımızın algısının yorumu olan bakışımızın evrimini sağlayabilmek için sahte benliklerimizden sıyrılıp gerçek benliğimize ulaşmalıyız. Gerçek benliğinin sesine kulak vermeyi başarabilen insan egosunun sesinden kurtulup özünün yani kendindeki kaynağın sesine kulak vermeyi öğrenir. Çabalamaktan olmaya çalışmaktan kurtulan zihin özgürleşir ve yaratıcılığı ortaya çıkar. Bu durum öyle kolay gerçekleşmeyecektir. Bu arada doğanın bir parçası olduğunu keşfetmeye aday olan kişi bunu sağlamak için içinde bulunduğu çevreye olan bakışını değiştirmeye başlar. Kendinde olan kaynağı keşfetmeye başlamak için kişi kendine dönmüştür. Çevresinin bildirdiği benliklerinden kurtulmanın yolu olan bu durum kişiyi kendi düşüncelerine yönlendirir. Ben kendime nasıl bakıyorum diye soru sormaya başlayınca algısı değişmeye başlayan kişi kendiyle ve çevresiyle ilgili düşünceleri çalışmaya başlar. Araştırarak kendinin doğanın bir parçası olduğunu keşfeden insan tüm varlıkların yaşam temelinde taşıdığı özün Tanrı’nın özü olduğunu keşfedebilir. Bunu keşfeden insan ise bütün varlıkların oluş temelinde var olduğu evrenin içinde birbiri için öğrenme amacı olduğunu keşfeder. Bu sayede diğerine bakışı değişecek olan kişinin Tanrı’yla kurduğu birlikten doğacak olan gerçek benliğin keşfidir. Doğaya aitliği keşfeden insan onun mükemmel oluşunu da keşfeder. Ve kendiliğinden gerçekleşecek yaratıcılığa izin verip kendinden özgürleşecektir. Çabalamanın kusurluluğundan doğan sahte benlikler gidecek kendiliğinden doğan gerçek benlik yeniden doğacaktır. Çünkü doğa mükemmeldir. Onun için ona ait olan Tanrı’nın özü de mükemmeldir. Oysa olmak için oldurmak için verilen çabalar kusurludur. İnsan etrafına mükemmel olmakla harcadığı zamanı kendinden olanı ortaya çıkarmaya harcasa işe yaramayan çabalardan doğan sahte düşüncelerin tesirinden kurtulur.      

Tepkiniz Nedir ?

like
0
dislike
0
love
0
funny
0
angry
0
sad
0
wow
0